Muhammed Satılmış; Eğitmen, Danışman ve Koç
Şirketlerin yönetiminde odaklanma stratejisi göründüğü veya söylendiği kadar basit değildir. “Bildiğin işi yapacaksın” klasik söylemi de çok kolay zannedilir fakat işin başına geçtiğimizde durumun sanki sihirli bir şekilde değiştiğini, “bilmediğimiz işi yapmaya niyetlendiğimizi” ve en sonda da kayıpların oluşmakta olduğunu anlarız.
Örnek ister misiniz? Üç vaka paylaşacağım.
Yıllar önce ülkemizde büyük bir holding uzman olmadığı bir alan olan bisküvi ve kek sektörüne girdi. Üretimi bisküvi kenti olarak bilinen Karaman’daki büyük bir firmada fason olarak gerçekleştirdi. Ciddi bir pazarlama yatırımı ile sektöre giriş yaptı. Bu sektörde inanılmaz bir başarıya imza attı, çok kısa sürede ellinin üzerinde çeşitle ülkemizdeki satış noktalarının büyük kısmına ulaşacak şekilde yaygın bir dağıtım gerçekleştirdi. Bu firma inanılmaz hızla girdiği bu sektörden aynı hızla geri çıktı. Yaklaşık bir sene içinde çıkış gerçekleşti. Çünkü bu alan firmanın bilmediği ve güçlü olmadığı bir alandı.
Yine ülkemizdeki büyük bir gıda şirketi, bilgi, tecrübe ve finansal olarak belli bir seviyeye ulaştıktan sonra gıda alanında ancak uzmanı olmadığı sektörlere yatırım yaptı. Bu yatırımlarında başarılı oldu ve karlı sonuçlar elde etti. Yukarıdaki örnekten farklı şekilde uzun yıllar bu farklı sektörlerde kaldı. Ancak bu firma da sonunda bu sektörlerden çıkarak, kuruluşuyla gelen ve derin tecrübeye sahip olduğu ana alanlarına döndü. Daha sonra da bu alanlarda dünyayla boy ölçüşebilecek başarılara imza atmaya başladı. Çıkış hikayesi hız olarak önceki örnekten farklı olsa da neden aynıydı. Şirketin sonradan girdiği alanlar çok iyi bilmediği ve güçlü olmadığı alanlardı.
İkinci örneğimiz literatürde “dikey entegrasyon” stratejisi olarak bahsedilebilmektedir. Yine de kaynakların verimli kullanımı için dikkatli olmak gerekir.
Bir başka örnek, yine ülkemizden. Bisküvi ve kek sektörlerinde uzmanlaşmış olan bu firmamız, kuruluşundan yıllar sonra, uzmanlaştığı alanlara yakın olan çikolata sektörüne girmeye karar verdi. Özellikle tedarik, Ar-Ge, kalite, satış ve pazarlama fonksiyonlarında büyük farklılık olmayan bu sektöre girmek firmayı tedirgin etmedi. Hızlı bir tecrübe dönemi sonrasında bu yeni alanda ciddi başarılar elde etti. Bu örneğimizde çıkış hikayesi yok.
İlk iki örnekte öğrenme ve tecrübe kazanmadan bahsedebiliriz ama net bir kayıptan da söz etmeliyiz.
Bu tür kararlarda iş hayatının pek çok faktöre bağlı karmaşık haller içerdiğini, 2+2’nin her zaman 4 etmediğini, başarılı örneklerin de olduğunu, başarısızlıkların odaklanma ile ilgili olmayabileceğini vs. söyleyebiliriz. Bu olası görüşleri düşündüğümde aklıma, bazı sektörlere odaklanan ülkeler, bazı yemeklerde uzmanlaşan, önünde her zaman kuyruk olan ve “beklediğimize değdi” dediğimiz restoranlar, hizmet sektöründe “biraz pahalı ama servis kalitesini düşünmenize gerek yok” diye emin olduğumuz firmalar geliyor.
İnsan hayatında de benzer durumu gözlemleyen Robin Sharma çok açık ifade etmiş: “Çok fazla sayıda insan güçlerini geliştirmek yerine, zamanlarının çoğunu zayıflıklarına odaklanarak harcıyorlar. Ellerinde olmayana yoğunlaşarak, sahip oldukları yetenekleri ihmal ediyorlar.”
Şirketlerin yönetiminde odaklanma stratejisi göründüğü veya söylendiği kadar basit olmayabilir, maliyetli denemelerle de karşılaşabiliriz ama imkansız değil.